MEZOPOTAMYA’DA TARİHİN BAŞLANGICI: BABİL, NİNOVA, GÖBEKLİTEPE

MEZOPOTAMYA’DA TARİHİN BAŞLANGICI: BABİL, NİNOVA, GÖBEKLİTEPE

MEZOPOTAMYA VE BABİL KENTLERİ

Fırat ve Dicle nehirlerinin hayat verdiği coğrafyanın adı olan Mezopotamya, Sümer, Akkad, Babil ve Assur gibi uygarlıklardan günümüze ulaşan gelişmiş kültürel birikime  de genel olarak Mezopotamya medeniyeti denir. İnsanın uygarlaşma sürecinde en temel adımlar Mezopotamya’da atılmıştır. Yerleşik yaşam, tarım, hayvanların evcilleştirilmesi, çanak çömlek üretimi, obsidiyen alet yapımı, anıtsal tapınakların inşası gibi önemli gelişmeler Kuzey Mezopotamya’da Torosların eteklerinde yaşanmıştır. Kentleşme, uluslararası ticaret, devletin ortaya çıkışı ve yazının geliştirilmesi gibi etkileri günümüze kadar ulaşan adımlar ise Güney Mezopotamya’da M.Ö. dördüncü bin yılda atılmıştır. Mezopotamya’da ortaya çıkan yenilikler Eskiçağ’da Anadolu, İran ve Akdeniz dünyası başta olmak üzere çevresindeki bütün toplumları etkilemiş ve gelişmelerine katkıda bulunmuştur.[1]

İnsanlık tarihinde yaşam alanı ve medeniyet merkezi olması açısından Nil nehrinin suladığı verimli Mısır toprakları kadar eski ve önemli olan Fırat ve Dicle nehirlerinin suladığı Mezopotamya topraklarında Mührü Süleyman yaşam enerjisi ley hattı 16M10K noktası tam Babil Kenti ve Babil Kulesine denk gelir. Büyük Piramit ve Babil Kulesi aralarında 1296 km.lik mesafe olmasına rağmen insanlığın en eski ve en önemli iki medeniyetinin zirve noktasını temsil eden iki farklı dünyaya ait “ikiz kuleler”dir.

Bağdat’ın 90 km güneyinde bulunan Efsanevi Babil kenti ve Babil Kulesi’nden başka bölgede Sümer, Akkad ve Babil devletlerinin diğer önemli antik kentleri ve ziggurat adı verilen kutsal tapınakları da bulunur ve bunların hepsi “mühür enerji hattı” üzerinde dizilmiştir. Bu antik kentler başta Sümerlerin Başkenti Ur olmak üzere, Eridu, Larsa, Lagash, Umma, Nippur ve Mary kentleridir.   (şekil 64)

Şekil 64  Babil ve Aşağı Mezopotamya Kentleri

Yukarı (Kuzey) Mezopotamya ve Harran Medeniyeti

16M10K – 16m9K Enerji Hattı Fırat ve Dicle nehirlerinin tam ortasından uzanır.  Yukarı Mezopotamya’da 16m9K Enerji Merkezi, Bereketli Hilal adı verilen Harran Ovası’ndadır. Bu enerji noktasında Göbekli Tepe gibi medeniyet tarihinin en eski yerleşim yerleri bulunur. Şanlıurfa, Viranşehir, Mardin, Kerkük Musul gibi günümüzün önemli kentlerinden başka Asur Devletinin Başkenti ve kutsal kenti Shargat ve Ninova; ayrıca Nemrut Dağı’ndaki Komagene Krallığı’nın kral mezarları da bulunur. (şekil 65)

Günümüzde Anadolu medeniyetleri dediğimiz zaman aklımıza Harran ender olarak gelir. Coğrafyamızda  Harran adeta unutulmuş bir noktadır. Oysa uygarlık tarihinde çok büyük rolü olan son derece önemli bir yerdir. 12.000 yıl önce insanların en ilkel vaziyette mağaralarda yaşadığı sanılırken Göbeklitepe’de 12.000 yıllık bir mabedin bulunduğunu ve Balıklıgöl’de 9.500 yıl öncesine tarihlenen ve gerçek insan ölçülerinde, “Urfa Adamı” adıyla bilinen, (şekil 66) Dünya’nın en eski heykelinin bulunduğunu düşünürsek;  bölgede arkeolojik çalışmalar yapan uzmanların söylediği gibi uygarlık tarihi  Harran ve Urfa’da başlamıştır, tezini kabul edebiliriz.

16m9K Enerji Merkezinden başlayan mühür hattı, insanlık tarihinin bilinen en eski yerleşim merkezi Göbekli Tepe’nin tam üstünden geçer. Ayrıca 160 km uzakta dağların zirvesinde 2300 yıllık heykellerin bulunduğu Nemrut Heykelleri de (Komagane Kral Mezarlığı) 16m9K – 16M8K Mühür hattı üzerinde bulunur. (şekil 68) Harran şehrinin M.Ö. 2000 yılında Sümerlerin en büyük yerleşim yeri Ur şehrinin bir ticari kolu olarak kurulduğuna inanılır. Harran’ın Sümerce veya Akatça kervan veya geçit yeri anlamına gelen “Harran-U” kelimesinden türediği düşünülmektedir. Tevrat’a göre Hz. İbrahim ana yurdu olan Sümerlerin en büyük kenti Ur (Bu şehrin Urfa olduğunu iddia edenler de vardır) şehrini terk ettikten sonra bir süre Harran’da kalmıştı. Ayrıca Harran ismini Hz. İbrahim’in kardeşi Haran’dan aldığına dair iddialar da vardır. Tevrat’ta ayrıca Hz. İbrahim’in babası Terah’ın Harran’da ölüp gömüldüğü kaydedilmiştir.

Bir zamanlar güzelliği ve özgün mimarisiyle dillere destan olan Harran şehri, her ne kadar günümüzde harabeyse de, Dünya’nın ilk şehirlerinin, ilk mabetlerinin olduğu ve tarımın ilk başladığı önemli bir bölgede inşa edilmiştir. Dünya’nın en eski üniversitesi de bu şehirde bulunuyordu. Dünya ve ay arasındaki mesafeyi ölçen Al-Battani, astronomi ve matematik üzerinde eserler bırakan ve birçok eski Yunan klasiği ve bilimsel eseri tercüme eden Sabit ibn Kurrah, fizikçi ve kimyager Cabir ibn Hayyan gibi daha birçok bilim ve düşünce adamı Harran okulunda yetişmişti. [2]

Şekil 65 Harran ve Göbeklitepe Uygarlığı

Göbeklitepe Megalitik Yapıları

Bölgeyi çok daha önemli hale getiren son yıllarda arkeolojik keşiflerle ortaya çıkan Göbeklitepe’dir. Arkeolojik bir mevkii olarak ilk kez 1963 yılında, Türk ve Amerikan bilim adamlarının yaptığı bir yüzey araştırması sırasında tespit edilmiştir. Bu çalışmayla ilgili sonuçlar, Peter Benedict tarafından 1980 yılında yayımlanmıştır.

Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 15 km. kuzeydoğusunda dağlık alan üzerinde bulunur. Yerleşim yeri için seçilen bu alan, diğer Neolitik Dönem yerleşim yerlerinde olduğu gibi su kenarı, vadi ya da ovada olmayıp, Harran Ovası’nı kuzeyde sınırlayan uzun bir yükselti silsilesi üzerinde, görüşe ve manzaraya hâkim bir konumda bulunmaktadır. 300 m. çapında ve 15 m. yüksekliğindeki Neolitik Dönem´in ilk evrelerine ait Göbeklitepe’nin topografik özelliklerinden ve yer seçiminden dolayı, ilk fark edildiğinde şimdiki önemi anlaşılamamış ve tepenin her yerinde rastlanan kireçtaşı blokları nedeniyle buranın bir mezarlık olduğu sanılmıştır. Ancak 1995-2006 yılları arasında başlatılan geniş çaplı arkeolojik kazı çalışmaları sonunda bu yerleşim yerinin 10.000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmıştır. [3]

          Göbeklitepe’de dikilitaşlarla çevrelenmiş büyük dairesel planlı yapılar dikkat çekmektedir. Kültle ilişkili olduğu düşünülen bu yapılar, T biçimli dikilitaşların belli aralıklarla dairevi şekilde dizilmesi ve etrafının duvarlarla çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Merkezde karşılıklı ve kenarlardakine oranla daha büyük iki dikilitaş yer almaktadır. Merkezde bulunan dikilitaşlar serbest dururken kenarlardakiler, duvarlar ya da banklarla birbirlerine bağlanmıştır. Bu yapıların, tamamlanmasından sonra bilinçli bir şekilde toprak ve çakıl dolguyla örtülmüş olduğu kazılar sırasında anlaşılmış olduğundan bunların ölü kültüyle ilişkili olabileceği düşünülmektedir. (şekil 67)

         Şu ana kadar dört adet böyle anıtsal yapı açığa çıkartılmış olup, yapılan jeomanyetik ölçümler sonucunda Göbeklitepe’de en az 20 anıtsal yapının daha olduğu anlaşılmıştır.

         Konumu itibariyle çevresinde geniş kayalık platolar bulunan Göbeklitepe’de, dikilitaşlar bu platolardaki kayalardan yekpare halinde kesilerek temin edilmiştir. Arazide, işlenmemiş durumda bazı dikilitaşlar kesildiği yerde hala görülebilmektedir. Ayrıca bu platolarda, kayalar üzerinde, işlevleri henüz anlaşılamayan oyuklar ve bir takım işaretler bulunmaktadır.

Boyları 5 metreye ulaşan dikilitaşların bazılarının üzerinde, kabartma olarak çoğunluğunu yılan, tilki, yaban domuzu ve kuşların oluşturduğu çeşitli hayvan tasvirleri bulunmaktadır. Bazı örneklerde kabartma olarak yapılmış kol ve ellerden dolayı, dikilitaşların stilize edilmiş insan figürleri olduğu, aşırı şematik ve kübik formda gösterilen gövdeleri ile yaşayanları değil de başka bir boyutun varlıklarını temsil ettikleri öngörülmektedir.

Kazılar sırasında ve genellikle de yüzey buluntusu olarak ele geçen yabanî, yırtıcı hayvan heykellerinin varlığı, antik dönemden bilinen yeraltı dünyasının koruyucusu Kerberos’u akla getirmekte ve bu vahşi hayvan heykellerinin de Göbeklitepe’deki yapıların bekçisi olabileceğini düşündürmektedir. Kazılar sonucunda çok sayıda hayvan heykeli, çakmaktaşından aletler, taştan boncuklar ve kaplar ile küçük figürler açığa çıkartılmıştır.

Göbeklitepe’de temsil edilen bu dönemde, eldeki bulgulara göre insanların avcılık ve hayvancılıkla geçindiği, henüz tarımın yapılmadığı düşünülmektedir. Yerleşim yerinin konumu, açığa çıkartılan devasa boyutlu yapıları, tonlarca ağırlıktaki dikilitaşları ve bu dikilitaşların yerleştirilmesi bakımından Taş Çağı insanlarının, büyük bir organizasyon ve uzun bir zaman dilimi dâhilinde hareket ettikleri düşünülmektedir.

Şekil 68  Komagene Krallığı Nemrut Heykelleri


[1]
LANDSBERGER Benno “ Sümerler” Çeviren: Mebrure Osman TOSUN A. Ü. D. T. C. Fakültesi Dergisi F. 7Görüldüğü gibi bölgedeki önemli antik kentlerin, megalit yapıların ve tapınakların büyük kısmı Mührü Süleyman Yaşam Enerjisi Ley Hatları üzerinde bulunuyor.

[2] http://www.hermetics.org/Harran.html

[3] http://www.sanliurfa.gov.tr/gobeklitepe

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »