İNDUS VADİSİ VE KAYIP İMPARATORLUK RAMA

İNDUS VADİSİ VE KAYIP İMPARATORLUK RAMA

İran’ın tam göbeğindeki 17m10K enerji merkezi Pers ve Sasani imparatorluklarının en önemli kenti olan İsfehan üzerindedir. Buradan kuzeye ve güneye uzanan ley hattı üzerinde İran’ın başkenti Tahran, Kaşhan, Yasuc ve efsanelere konu olan Alamut kalesi gibi İran’ın diğer tarihi kentleri dizilir.

18M10K enerji merkezi de Pakistan’ın Başkenti İslamabad’ın üzerindedir. Buradan yayılan ley hatları üzerinde Kabil, Duşanbe, Pencap gibi bölgenin en önemli kentleri bulunur. Ancak hepsinden önemlisi 18M10K – 18m11K merkezleri arasında uzanan ley hattı insanlık tarihinin en eski ve en köklü medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olan İndus Vadisi üzerinden geçer. Nil’in suladığı bereketli topraklar üzerine kurulan Mısır medeniyeti; Fırat ve Dicle’nin suladığı Mezopotamya üzerine kurulan Sümer, Babil ve Asur medeniyetleri gibi İndus nehrinin suladığı İndus Vadisi üzerinde de Efsanevi kayıp Rama İmparatorluğu kurulmuştur.

Kuzey Hindistan ve Pakistan´da kurulan Rama İmparatorluğunun M.Ö. 3000-2500 yılları arasında var olduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın var olduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıç dönemi çok daha eskilere uzanmaktadır.  En az 8.000 yıl geçmişi olan “Rama İmparatorluğu, insanlık tarihinin en eski ve en köklü medeniyetlerinden biridir. Pakistan’da ve Kuzeybatı Hindistan´da yapılan arkeolojik kazılarda İndus Vadisi medeniyetinin çok büyük bir alana yayıldığını, çok geniş bir nüfusa sahip olduğunu, yüksek bir kültür ve endüstri seviyesine ulaştıklarını göstermektedir.

 Rama´nın 7 büyük kenti kabul edilen Sindh, Punjap, Mohenjo-Daro, Harappa, Mehrgarh, Gujarat, Baluchistan kentleri; klasik Hindu metinlerinde “7 Rishi Kenti” olarak söz edilir ve Rama adı verilen “Aydınlanmış Rahip Krallar” bu kentleri yönetiyordu.(Şekil 69)

İndus Vadisi’nde yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir.[1]

Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkânlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır.

Araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday, yulaf, bezelye, kavun ve susam ekerek tarım kültürünü geliştirdikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca ilk defa pamuk yetiştiriciliği yaparak pamuktan kumaş ürettikleri de tespit edilmiştir. Mezopotamya’da yapıldığı gibi, İndus Nehri uzağındaki verimli alanlardan yararlanmak için de kanallar yaparak sulamalı tarım yapılmıştır.  Sel taşkınlarını kontrol altına almak için nehir kenarına toprak setler de yapılmıştır.

Rama kentlerinde hayvancılık da çok gelişmişti ve bilinçli olarak yapılıyordu. Kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, kambur öküz ve fil yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir.

Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir.

“Harappa ve Mohenjo-Daro  aynı anda var olmuş olabilir ve büyüklükleri, eyaletlerinin başkenti olarak hizmet verdiklerini gösteriyor. Diğer medeniyetlerin aksine, bu şehirlerden bulunan mezarlar muhteşem değildir; daha basit ve çok az maddi mal içeriyorlar. Bu kanıt, bu medeniyetin sosyal sınıflara sahip olmadığını göstermektedir. Şehirlerde saray veya tapınak kalıntıları bulunamamıştır. Askeri faaliyet gösteren herhangi bir kesin kanıt yoktur; İndus Vadisi insanlarının barışçıl bir medeniyet olması muhtemeldir. Kentler tahkimatı (savunma silahları) içermekteydi ve halk bakır ve bronz; bıçak, mızrak ve ok uçlarını kullandı.12

Harappan medeniyeti esasen kentsel ve ticarete açıktı. İndus vadisinin sakinleri Mezopotamya, güney Hindistan, Afganistan ve Pers ile ticaret yaptılar ve altın, gümüş, bakır ve turkuaz ürünleri sattılar.

“İndus kentlerinin Mezopotamya, Anadolu, Mısır ve Ege Denizi’nin eski proto-tarihsel veya tarihi medeniyetleri ile temasları önemlidir.  Akkad kralları Sargon (M.Ö. 2370 – 2284) ve Urnammu (M.Ö. 2100 dolaylarında) dönemlerinden kalan kil tabletlerde Harappa ve Mohenjo-Daro kentleriyle ticaretten bahsedilmektedir.  Tel Asmar, Truva ve Ur’un kentlerinde bulunan kraliyet mezarlarından çıkan sırlı steatit kolyelerin  İndus Vadisi’ndeki Harappa, Cnossos ve Mohenjo-Daro kentinden geldiği belirlenmiştir.  Luristan ve Mezopotamya’da bulunan antik çağ silahlarında kullanılan bronz madeninin Mohenjo Daro’dan geldiği anlaşılmıştır. Ur, Kish, Susa, Lagash, Umma, Dilmun ve Tell Asmar gibi Ortadoğu’nun antik kentlerinde bulunan daha pek çok ürünün İndus Vadisinden geldiği belirlenmiştir.

İndus Vadisi ve Rama İmparatorluğu’nun  tüm antik kentleri hakkında söylenecek çok şey var. Ne yazık ki bu kentlerde bulunan yazılı kitabeler ve tabletlerdeki harf sistemi çözülemediği için İndus Vadisi ve Rama İmparatorluğu gizemini korumaya devam ediyor ve bu nedenle insanlığın kayıp imparatorluğu olarak kabul ediliyor.  Ancak bu bölgede on binlerce yıl öncesinden beri yaşananları sözlü edebiyatta anlatarak gelen Hint destanları Ramayana ve Mahabharata’da Rama İmparatorluğu’nun görkemli tarihi, efsanevi bir şekilde gerçek üstü unsurlarla süslenerek anlatılır. Fantastik yıldız savaşları filmlerinde görülebilecek uçan savaş araçları ve lazer silahlarla yapılan savaşların da anlatıldığı bu destanlara göre Rama İmparatorluğu şu anki Hindistan ve Pakistan topraklarıyla sınırlı değildi. Prens Charming Rama zamanında Tibet, Çin, Japonya, Kore, Çinhindi ve Güneydoğu Asya ülkelerinin tümünü fethetmişti.

Büyük Rama İmparatorluğu’nun M.Ö. 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenleri belirsizdir; Büyük İskender’in Hindistan seferi nedeniyle büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir. Gizem ve belirsizliklerin olduğu ortamda gerçeğin sınırlarını aşan yeni varsayımlar, modern efsaneleri oluşmaya başlar. Nitekim Rama İmparatorluğu’nun yok oluşuna bir nüklüer savaşın neden olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Buna kanıt olarak Kuzey Hindistan ve İndus dışındaki başka yerlerdeki kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi görünmesi gösterilir. Zira kalıntılarda bulunan insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek) incelendiğinde ölümün çok ani geldiği anlaşılır; kadın, elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır.

Murat Ukray’ın Eskilerin Masalları (Esatir’ul Evvelin) adlı kitabının “Bilim ve Vimanalar” bölümünde konu çok ayrıntılı ele alınır. Ramayana, Mahabharata vb. destanlarda anlatılan bazı bölümler verilerek nüklüer savaş varsayımları anlatılmaktadır.

“Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu.”[2] 

“Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.”[3] 

 “Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilmesi ve anlatılması imkânsız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu.” [4]                         

“Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu.”[5]                                                                   


“Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür… Oklar “ışınlar” Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler.”[6]

Vimana adı verilen bu uçan araçlar, destanlara göre, iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgâr hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler.

Vedalar, antik Hindu şiirleridir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya sistemi vardır, ´Elephant-vimana” ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, “Kral balıkçı”, “İbis” adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır.

               Rama Köprüsü (Adem Köprüsü)

Hint kültüründe Rama Köprüsü veya Adem Köprüsü, Hindistan’ın güney ucunu Sri Lanka adasına bağlayan 33 km uzunluğundaki köprüye verilen isimdir.  Ramayana Destanına göre bu köprü insan yapımıdır ve bütün Hindistan halkı da böyle inanır.

            Ramayana’ya destanında anlatılanlara göre Rama, krallık hakkından feragat ederek 14 yıl sürecek olan sürgün hayatı yaşamayı tercih etmiş; krallığı ve karısı Sita’yı terk ederek ormanlarda münzevi bir derviş gibi yalnız yaşamaya başlamıştır. Dişi İblis Surpa- nakha Rama’ya aşık olunca kıskançlığından Sita’ya saldırır. Bunu duyan Rama, Surpa- nakha’yı şiddetle cezalandırır. Dişi İblis, intikam almak için İblislerin Kralı Ravana’ya sığınır ve birlikte Rama’nın karısı Sita’yı kaçırarak Sri-Lanka adasına götürürler.

            Rama, Sita’yı kurtarmak için İblis Ravana’nın peşine düşer fakat denizi geçemez. Maymun Kral Sugriva ve  Uçan Maymun Hanuman’dan yardım alır ve Hanuman maymun ordusuyla Hindistan’dan Sri-Lanka adasına uzanan Rama Köprüsü’nü (Ramasetu)  yapar. Maymunlar ordusuna liderlik yaparak İblislerle zorlu bir savaşa giren Rama sonunda İblis Ravana’yı öldürür ve Karısı Sita’yı kurtarır. Fakat Karısı Sita’nın hamile olduğunu ikiz çocuklar doğurduğunu görünce kendisine sadık kalmadığını düşünerek Sita’yı ve çocuklarını Bilge Valmiki’nin yanına göndererek ormanda münzevi bir hayat sürmelerini ister.

Şekil 72  Rama Köprüsü

15 yıl sonra tesadüfen ikiz çocukları Kusa ve Lava’yı görünce hemen tanır çünkü çocuklar İblis Ravana gibi kötücül değil, kendisi gibi kalplerinde Tanrı Brahma’nın ışığını taşıyorlardır.  Rama, Sita’nın geri dönmesini ister.

Ramayana’da anlatılanlara göre Rama Köprüsü Maymun Kral Sugriva ve Uçan Maymun Hanuman tarafından maymunlar ordusuna yaptırılmıştır. Tapınak kayıtlarına göre fırtınalar kanalı derinleştirmeden önce 33 km uzunluğundaki köprüden 1480 yılına kadar yaya olarak geçilebiliyormuş.[7] (şekil 72)

Ramayana destanında anlatılan Rama ile Sita arasındaki ayrılık, Hintli Müslümanlar arasında Hazreti Adem ve Havva’nın Cennetten kovulunca Dünya’da Sri-Lanka ve Hindistan’a  ayrı ayrı düştüğünü ve daha sonra da Adem köprüsünü yaparak kavuştuklarını anlatan bir efsaneye dönüşmüştür.

Adem Tepesi, Sri Lanka’da, Kolombo’nun 72 km kadar doğusunda bir dağdır ve Adem’in Dünya’da ilk ayak bastığı yer olduğuna inanılır.  2.243 m yüksekliğindeki bu tepe, Budistler, Hindular, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal sayılır. Tepesindeki 1,5 m uzunluğunda, ayak izine benzeyen çöküntünün Adem’in ayak izi olduğuna inanılır. Buda’nın ya da Şiva’nın ayak izi olduğuna inananlar da vardır. (Şekil 73)

Kaşgarlı Mahmut’un 1071 yılında yazdığı Divan’ül Lügati’t Türk isimli eserinde bulunan Dünya haritasında da Sri- Lanka adası açıklamasında Hazreti Adem’in ayak izi diye tanımlanmıştır.

Adem Tepesi Haz Adem’in ayak izi

Büyük Piramit merkezinden çıkan 11. yön doğrusunu oluşturan ley hattı Arabistan ve Hindistan üzerinden geçerek tam bu Rama Köprüsü – Adem Köprüsü üzerinden geçer ve Sri-Lanka’nın en kutsal tapınaklarını üzerinde barındırır.

[1]https://tr.khanacademy.org/humanities/world-history/world-history-beginnings/ancient-india/a/the-indus-river-valley-civilizations

[2] Ramayana Destanı

[3] Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna

[4] Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam

[5] – Mahavira of Bhavabhuti  (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması)

[6] Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3

[7] https://eden-saga.com/en/isthmus-linkingsrilanka-to-india-gulf-of-cambay.html

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »