Mısır’ın Krallık Dini ve Osiris – İsis – Horus Miti
Mısır’da Tanrı Üçlemesi
“Bir olan ben üç oldum, onlar benden çıktılar ve bu Dünya’da vücuda geldiler.[1]
İlk zamanlarda tanrısallar, erkek ya da kadın olsun, yalnız yaşar ve hâkimiyetini muhafazada çok kıskanç davranırken, zaman içinde Mısırlı, Tanrısalları da insanlar gibi düşünerek tanrısallara bir aile kurmuş. Evli olarak düşünülen Tanrısallar, bir de çocuk sahibi yapılarak Baba tanrısal – Ana tanrısal – Oğul tanrısaldan oluşan üçlü bir sisteme geçilmiştir. Üçlemelerden en başta geleni hiç şüphesiz halk arasında en revaçta olan Osiris – İsis- Horus mitini oluşturan tanrısal üçlemesi olmuştur.[2] Seth – Neftis – Anubis tanrısal üçlemesi de bu efsanenin içinde zıt güçleri temsil etmesi bakımından kendiliğinden oluşmuştur. Eski Krallık döneminden sonra Bu tanrısal üçlemelerinden başka tanrısal üçlemeleri de oluşmuştur. Çünkü, Mısırlılara göre üç sayısı kozmosun yapı taşıdır ve iki güç bir araya gelince, sonuç olarak üçüncü bir şey ortaya çıkmalıdır.
Mısır Tanrısallar Panteonu’nda (meclisinde) Atum-Ra’nın meydana getirdiğine inanılan “dokuz tanrısal” anlayışını da görebiliyoruz. İnanışa göre ilk baslarda Atum-Ra’nın vücudunun parçaları olan bu dokuz tanrısal, sonraları kendisi tarafından şahıslaştırılmıştır. Böylece Ra, onları yaratmış ve kişileştirmiştir. Bu dokuz tanrısal Shu, Tefnut, Nut, Geb, İsis, Osiris, Horus, Neftis ve Seth’dir. Panteondaki tanrılar dokuz ve otuz tanrısaldan oluşan konseyler halinde toplanır kendi aralarındaki sorunları mahkeme ederlerdi.[3]
[1] Nesi Amsu Papirüsü, no. 10, 188. Bkz. Budge, Mısır’da Ölüm Sonrası Fikri: 31
[2] Schimmel, Dinler Tarihine Giris: 39
[3] Avcı, “Erken Dönem Hıristiyan Teolojisinde Logos Doktrini”: 17
Mısır’ın Krallık Dini ve Osiris – İsis – Horus Miti
Yeryüzü Tanrısalı Geb ve Gökyüzü Tanrısalı Nut’tan dört tanrısal doğar: Osiris (Toprak), İsis (Su) , Seth (Ateş) ve Nephthys (Hava). Osiris doğanlar içinde en büyükleridir ve bu nedenle, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Mısır toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona aittir. Osiris; ölümsüz yaşam için diriliş tanrısalı, kural koyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı ve Evren’in Efendisi unvanlarına sahip Mısır’ın en itibarlı tanrısalı olmuştur.
Osiris, şu an Louvre Müzesi’nde bulunan Amenmos Steli’ne göre, bolluk, bereket getiren bir doğa tanrısalı özellikleri de taşımaktadır. Osiris, doğal kaynaklara hükmetmekte, onunla birlikte rüzgârlar esmekte, ekinler yeşermekte ve hayvanlar yetişmektedir.
En kadim ezotorik ve Hermestik öğretilerde anlatılan ve evrenin temel yapı taşları kabul edilen “Anasır-ı Erba”dan (dört unsur) birisi olan “Toprak”; Osiris ile kişileştirilmiştir. Toprak insan doğasının ruhunu oluşturduğu için Osiris, ölümsüz yaşam için diriliş tanrısalı ve ölülerin yargıcı ve ruhların koruyucusu olarak düşünülmüştür.
Osiris iyiliksever biridir ve kendisi gibi iyiliksever biri olan İsis’e aşıktır. İsis de Osiris’e aşıktır. İkisi toprak ve su gibi birbirini tamamlayan özelliklere sahiptir.
Piramit ve tapınak hiyerogliflerine göre İsis; tarlalarda tohumları yeşerten taşkın Nil sularının ve yağmurların efendisidir. O, hastaları iyileştiren şifacı, ölüleri dirilten büyücüdür. O, kaybolmuşlara yol gösteren ışık saçandır.[1] O, hayatın sırlarını bilen, gizleri çözen akıldır. İsis, Anasır-ı Erba’da suyun özelliklerini taşımaktadır. Su, insan doğasında akıl ve bilgiyi karşılar. Arapça kökenli “Akıl” kelimesinin Türkçesi de “us”tur.
Yeryüzü Tanrısalı Geb, çok başarılı bir hükümdar olmasına rağmen oğlu Osiris’in gözlerinde Mısır’ı büyük bir talihle yönetecek ışığı gördü ve tahtını Osiris’e bırakarak gökyüzüne çekildi.
Osiris’in tahta geçmesi erkek kardeşi Seth’in hoşuna gitmez. Seth kendisini babasının tahtına daha layık görür çünkü çok güçlüydü ve savaş meydanlarında acımasızdı. Babası Geb’in gözüne girmek için bütün savaşlara katılmış, sayısız zaferler kazanmıştı. O, kötülük ve kaos tanrısalıydı. Öfke dolu nefesiyle her şeyi yakar, çöl gibi kurak ve verimsiz yapardı. O, kızgın çöllerin efendisiydi. Bütün düşmanları onun karşısında korku içinde kalır, kalpleri korkudan erirdi. Elbette taht onun hakkıydı ve hakkı olan tahtı ele geçirmek için her şeyi yapacaktı.
Seth, Anasır-ı Erba’da ateşin özelliklerini taşımaktadır. Ateş, insan doğasında benliği, egoyu karşılar; bencillik, kibir, hırs ve öfke en önemli özellikleridir.
Seth ismi daha sonraki kültürlerde ve inançlarda “satanizm” ve “şeytan” isimlerine kaynaklık etmiştir.
Seth, İsis’i gücüyle etkilemeye, ayartmaya çalışır fakat İsis, yüz vermez. Çünkü ateş ve su zıt özelliklerdedir. Su ateşi sevmez; aslında ateş de suyu sevmez. Seth, İsis’in işbirlikçi olmayacağını anlayınca Neftis’e yanaşır.
Neftis, (Nebthet) ismi “evin hanımı” anlamına gelir. Çoğunlukla İsis’in karşıt özelliklerindedir, Seth’in dişil karşılığı olmaktadır. Aslında neftis de içten içe Osiris’e aşıktır ancak Osiris’in İsis’le evlenmesi üzerine kendisini Seth’in kollarına bırakır. Şehvet ve ihtiras dolu güzel bir kadındır. Kararsız ve değişken bir ruh haline sahiptir. Bazen iyiliksever ve koruyucu bazen de kötücül bir yırtıcı kuş olur. Neftis, bu özellikleriyle Anasır-ı Erba’da Hava’nın özelliklerini karşılar. Hava, insan doğasındaki “nefis”in karşılığıdır. Neftis, kararsızdır ve sınırsız heva ve hevese sahiptir.
Neftis, çocuk doğurmak ister fakat ateş doğurmaya üretmeye değil yok etmeye meyilli olduğundan Seth kısırdır. Toprak ise atılan her tohumu filizlendirir bire karşı bin veren cömert bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle Neftis Osiris’ten çocuk sahibi olmak ister ve İsis gibi davranarak Osiris’i sarhoş eder, onunla birlikte olur. Bu ilişkiden meydana gelen karanlıkların efendisi, ölülerin koruyucusu ve çakal başlı mumyalama tanrısalı Anubis’i doğurur. Ancak kocası Seth’in korkusundan doğan çocuğu terk eder. Terk edilmiş bebeği İsis bulur ve kendi çocuğu gibi büyütür.
Osiris, tahta geçtikten sonra doğru ve adil bir yönetim sergileyerek Mısır halkının bolluk, bereket içinde yaşayan uygar bir toplum olması için çok çalışır. Mısır halkına ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi, buğday ve üzüm yetiştirmeyi, ekmek, şarap ve bira yapmayı öğretir.
Osiris, Mısır’ın kalkınmasını sağladıktan sonra, bütün Dünya’nın uygarlaştırılması için krallık tahtını kardeşi ve aynı zamanda da eşi olan İsis’e bırakır ve yanında veziri Thot ve Anubis’i alarak Dünya’yı dolaşmak üzere yola çıkar. Amacı bütün Dünya’yı uygarlaştırmaktır. (Şekil 38)
Yıllar süren yolculuklar ve başarılı çalışmalar sonrasında Osiris, döndüğünde ülkesini İsis’in akıllıca yönetimi sayesinde çok iyi durumda bulur. Ancak bu dönem uzun sürmez. Tahta geçmeyi arzulayan, fakat Osiris’in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Seth, Osiris’i yok etmeyi düşünür. Savaşçı askerlerden ordu kurarak krallığı ele geçirmek istese tüm halk Osiris’in yönetimini çok beğendiğinden ona destek vermezdi. Savaşarak kazanamazdı. Bu nedenle zekice bir plan kurması gerekiyordu. Bu plana göre Seth, Osiris’in ölçülerine göre bir uyuma tabutu hazırlar ve sandığı en değerli taşlarla süsletir, sadece Osiris’in sığabilmesi için de büyü yapar.
Seth, bundan sonra kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya başlar. Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Osiris, hiçbir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemeğin sonunda Seth tabutu çıkarır ve sığacak olan kişiye hediye edeceğini söyler. Her tanrı denemeye koyulur. Şekil değiştirseler bile sığamazlar. En sona Osiris kalır; Seth’in kışkırtmalarına dayanamaz ve gurur yapar. İsis’in uyarılarına rağmen tabutu dener ve tuzağa düşer.
Osiris, tabuta yatar yatmaz Seth, kapağı kapatır; üzerine erimiş kurşun döker. Diğer tanrısallar engellemeye çalışsa da Seth onları durdurur ve tabutu Nil Nehrine atar.
İsis bu korkunç olayı duyduğunda saçlarının bütün lülelerini kesti; üzerine karanlık bir yas giydi. Günlerce amaçsızca dolaştı ve en sonunda Osiris’i buldu. Tabutun karaya çıktığı yerde süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştı. İsis, büyüsüyle Osiris’ten hamile kalabilecek kadar onu diriltti. Bu büyülü ilişkiden Horus dünyaya gelecekti ki bu bütün Mısır’ın kaderini belirleyen bir dönüm noktası olacaktı.
“Horus” adı, bu ilahın Grekçe’deki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur. Eski Mısır eserlerinde Horus, sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilir. Çocuk başıyla ya da genç bir insan başıyla temsil edildiğinde parmağı ağzında ya da ağzını işaret eder tarzda resmedilir.
Horus babası Osiris’in ve annesi İsis’in özelliklerini taşıyordu. Toprak gibi sabırlı ve cömert; su gibi bereketli ve şifacıydı. Akıl ve ruhun birleşiminden oluşan sağduyuyu, vicdanı ve üst bilinci temsil ediyordu. O, insan doğasındaki kötülükten ve benlikten sıyrılarak ulaşması gereken tanrısal huzuru ve tanrısal görüşü anlatır.
Bu nedenle Horus, avının hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan şahin ve keskin bakışlı bir tanrı olarak tasvir edilir. Böylece vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçamayacağı ve insanın iç dünyasındaki her niyetini ve sosyal yaşamındaki her hareketini gözden kaçırmayan bir Tanrı’nın olduğu anlatılır. Buna göre insan da ilahi yasaları ve adaleti eksiksiz yerine getirmeli düzeni (Maat) korumalıdır. İlahi yargılayıcı vicdanın gözleri hep açık olmalıdır; çünkü hem ilahi yasaları eksiksiz uygulamalı hem de Seth’in benliği ve kötülüğüyle mücadele edilmelidir. Bu sebeple Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak anlatılır. Çünkü Güneş ve Ay, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz.
Hiyeroglif tasvirlerde “Horus’un Gözü” simgesi, her şeyi gören ve bilen vicdani bakışı (İlahi bakış) ve Horus’un parmağını ağzına götürmüş olması da “Sus ve vicdanının sesini dinle!” uyarısını simgeler.
Avrupa’da Orta Çağ bağnazlığında batıl inançlara ve yozlaşan dini geleneklerin toplumsal yaşantıyı olumsuz etkilemesine karşı evrensel değerlerle aydınlanmış insanlar, Hermestik öğretileri esas alarak İlluminati topluluğunu oluşturmuştu. Bu topluluğun en çok bilinen simgesi Amerika Dolarındaki piramit ve piramidin üstündeki göz simgesidir. Bu simgenin temelinde de Horus mitinin Hermestik anlamları yatar.
Osiris’in ölümüyle Seth, Mısır tahtına çıkar ve ilk işi İsis’i mahkûm etmek olur. İsis’in gözleri ağlamaktan çöküp kalbi ateşler içinde yanarken Seth’in yüz yıl süren hükümdarlığı sırasında Mısır; ateşler içinde yandı, kötülüklerle yıkandı. Katledildikten sonra bile Osiris’in bedeni Seth’ten korunmaya muhtaçtı. İsis, Neftis ve Anubis mumyalama sırasında Osiris’in başında nöbet tutuyorlardı. (Şekil 39) Bir gün alacakaranlık çökerken Seth, Anubis’in babasının bedenini Wabet’te (mumyalama odası) yalnız bıraktığını fark etti. Bunu fırsat bildi ve Anubis’in suretine bürünerek gardiyanları atlattı, Osiris’in bedenini Wabet’ten aldı, nehirde yelken açıp batıya gitti. Ancak Anubis sonunda bunu öğrendiğinde Seth’in peşine takıldı. Koca bir boğaya dönüşen Seth ile savaştı ve babasının bedenini geri aldı. Osiris’in cenaze töreni ancak Ra ve Geb’in yardımıyla gerçekleşebildi.
Kocası Seth’in egosu ve öfkesi karşısında mutlu olamayan ve mahkûm hayatı yaşayan Neftis, kocasından kaçar ve İsis’e yardım ederek kaçmasını sağlar. Neftis, bundan sonra hayatı boyunca korku içinde yaşasa da Osiris’in bedenini kocası Seth’ten korur.
İsis, kaçmayı başardığında Khemmis’te ve başka başka yerlerde saklanır. On ay süren hamileliğinin sonunda Horus’u doğurur. Ne yazık ki bundan Seth’in haberi olur ve Horus’u öldürmek için aramaya başlar. İsis de, oğlunu Neftis dahil birçok tanrısalın desteği ile bilinmeyen topraklarda büyütür. Küçük Horus, annesinin büyüleri ile korunur. Bu sayede Seth yıllar boyunca Horus’u aramasına rağmen bulamaz.
Horus mitinin sonunda genç Horus yetişkinliğe erişir ve Osiris’in haklı varisi olarak tacın kendi hakkı olduğunu iddia eder. Amcası Seth ile yüzleşir. Horus, Evrensel Tanrı Ra’nın önüne tacını talep etmeye geldiğinde birçok tanrısalın desteğini alan Seth tahttan çekilmeyi reddeder. Ancak Horus’un da destekçileri vardı. Otuzlar Konseyi’ndeki Tanrısallar kâos içinde tacın kime verileceğini tartışır. Shu, Horus’u destekler; Yazının Öğretici Tanrısalı Thoth, Shu’nun fikrini destekler ve İsis’i sonsuz çabası için takdir eder.
Thoth, aşırı diplomat şekilde, “Kimin sahtekâr olduğunu ortaya çıkarmamalı mıyız? Oğlu hala buradayken Osiris’in makamı Seth’te mi kalacak?” der.
Evrensel Tanrı Ra; Horus ve Seth’e tahtı neden hak ettiklerini göstermeleri için bir şeyler yapmalarını söyler. Öne ilk çıkan Seth olur. Tanrısalların en güçlüsü olduğuna dikkat çekmek için başka hiçbir tanrısalın öldüremeyeceği Ra’nın düşmanı yılan başlı Apophis’i öldürür. Seth krallık asasını asla vermeyeceğini aksi halde her gün bir tanrısalı öldüreceğini söyleyerek diğer tanrısalları tehdit eder.
Tanrısalların bir kısmı hayranlık bir kısmı da korku içinde Seth’i izler. Seth’in gücü karşısında etkilenen Otuzlar Konseyi’nin tanrısallarına Thoth ve İsis şunu hatırlatır: Ölen kralın oğlu yaşarken, bir amcanın tahtı alması daima Maat’a (düzen ve adalete) aykırıdır. Maat bozulursa kaos olur.
Konuşma sırası Horus’taydı. Babasının makamından mahrum edilmesinin ne kadar kanun dışı olduğunu ve kendisinin de babası gibi başarılı bir hükümdar olacağını anlatmak ister fakat konuşması için yeterli zaman tanınmaz ve Seth yandaşları da konuşmasını provoke eder. Horus, bölücülük yaparak kâos çıkarmakla suçlanır. Haklıyken haksız konuma düşürülünce öfkelenir ve intikam ateşiyle yanmaya başlar.
Seth ise araya girer sanki bir dostmuşçasına Evrensel Tanrı Ra’dan Horus ile dışarı çıkmayı talep eder. Amacı taht için Horus’la teke tek dövüşmektir ve Horus’u kendisi için zayıf bir rakip görür.
Ra’nın teklifi ve duyurusuyla Horus ve Seth Otuzlar Konseyi’nin huzurunda taht için dövüşür. Seth, öfke dolu haykırarak kendinden emin ataklarla saldırır ve Horus’un mızrağını ve koruganını düşürür. Son bir darbeyle Horus’un bir gözünü çıkarır. Seth bu kolay zaferini gösterişe dönüştürür, meydanda tüm heybeti ve öfkesiyle dolanırken herkesin Horus’un acizliğini ve zayıflığını görmesini ister.
Horus, Seth’i öfeke ve intikamın gücüyle yenemeyeceğini anlar; içinden öfke ve intikam duygusunu atar. Çıkan gözüyle birlikte diğer gözünü de mumyalama beziyle sarar. Silahsız olduğu halde ayağa kalkar. Seth teslim olmuş gibi duran Horus’un bu halini görünce mızrağıyla kalbini deşmek için hamle yapar. Horus gözleri görmediği halde Seth’in hamlesini şimşek gibi hızlı yana çekilerek savuşturur. Şaşıran ve hırslanan Seth, tekrar tekrar saldırır fakat her defasında Horus, o kadar çevik sıçrar ki Seth hiç bir darbe vuramaz. Horus gözleri kapalı olduğu halde kalp gözüyle (basiret) Seth’in ne düşündüğünü ve nasıl saldıracağını önceden bilir. Horus, bütün tanrısal güçleri ve bilgeliği içinde hisseder.
Seth öfkeden kudurur Tanrısal büyülü güçlerini kullanarak ateş püskürür. Horus, kolunu kaldırır kolu taştan bir kalkan olur ve ağzından kuzeyin rüzgarları kadar soğuk su fışkırır. Seth, suyla sersemler, Horus ağzını kocaman açarak derin bir nefes alır ve tüm havayı içine çeker. Nefessiz kalan Seth ve konseydeki diğer tanrısallar güçsüz bir şekilde yere yığılırlar. Horus, Seth’in mızrağını elinden alır, Seth dizleri üzerinde sürünerek aman diler. (Şekil 40)
Horus yüceliğini gösterir Seth’i öldürmez fakat güneyin çöllerine sürgün eder.
[1] Kurhan, “Eski Mısır Dini”, Baslangıçtan Günümüze Dinler Tarihi: 38