Rönesans’ın Doğuşu ve Georgius Gemistus Plethon
5.yüzyıldan 15.yüzyıla kadar skolastik düşüncenin bağnazlığıyla özgür ve bilimsel düşünceden uzak kalan Avrupa toplumları bin yıl karanlık çağı yaşarken Doğuda İslam dünyasında ilim ve hikmetin altın çağı yaşanıyordu. Ancak son zamanlarda giderek hoşgörüsüzleşen Müslüman toplumlar, artık eskisi gibi resmi din ve mezhep tanımlamalarının dışında kalan görüşlere ifade özgürlüğü tanımaz olmuştu.
Hermetik kitaplara sahip özgür düşünceli Hermes üstatları, yollara düştüler ve bunların birçoğu 15. Yüzyılda Kuzey İtalya’da bir şehir devleti olan ve her tür düşünceye ve inanca toleranslı davranan Floransa’ya kaçtılar. Floransa’da bu bilgelik felsefesi yine kültürel gelişmelere ilham kaynağı oldu.
Floransa’ya gelenlerden biri de Gemistus Pletho’ydu. Bizanslı Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Gemistus, (D. 1355) ailesi tarafından iyi bir öğrenim görmesi için Osmanlı Devleti’nin Başkenti olan Edirne’de (Adrianapolis) Bağdat ve Kahire medreselerinin tedrisat modelini uygulayan Edirne Medresesi’ne gönderdi. Medrese’de Arapça öğrenmenin yanında matematik, astroloji, kimya, tıp ve felsefe öğrenimi de gördü. Özellikle Plothon’un kitaplarını okuyarak Antik Yunan filozoflarına ilgi duymaya başladı. Antik Yunan filozoflarının Hermetik düşünceden etkilendiğini fark etti. Bu alanda araştırma ve incelemeler yaptı. Henüz Osmanlı Devleti tarafından fethedilmemiş olan Kostantinepolis’in kütüphanelerindeki Antik Yunan filozoflarına ait kitapları incelemeye başladı. Büyük Helen Medeniyetini yeniden kurma fikrine sahip oldu. Bu amaçla çeşitli kitaplar yazdı okullar açtı dersler verdi. Hermetik ve laik görüşlerinden dolayı Bizans kilisesiyle arası açıldı ancak imparatorluk tarafından himaye edilerek aforoz edilmekten kurtuldu. Elde ettiği Hermetik kitapları da alarak Floransa’ya gitti. (1438)
Floransalı hümanistlerin teklifiyle Platon ve Aristoteles arasındaki fark üzerine ders vermek için geçici bir okul kurdu. O zamana kadar Aristocu felsefe benimseyen düşünürleri etkileyerek Platoncu sezgisel ve mistik idea öğretisini benimsetti. Bu nedenle kendisine II. Plathon unvanı verildi. Floransa’nın yöneticisi ve aynı zamanda iyiliksever ve âlim bir kişi olan Cosimo di Medici, Gemistus’tan etkilenerek Plathon Akedemisi’ni kurudu. Gemistus da o zamana kadar Avrupalıların hiç bilmediği Plathon ve Hermes’e ait kitapları akademiye bağışladı ve bu kitapların çevirisini yaptı.
Daha sonra Osmanlı topraklarındaki Antik Yunan medeniyetinin kurulduğu Atina ve Sparta antik kentlerinin yakınındaki Mistra kentine giden Gemistus, ölene kadar buralarda yaşadı. J. Monfasani’ye göre Gemistus II. Plathon, Mistra’da 1452’de veya 1454’te öldü (iki tarih arasındaki fark, Plethon’un 1453’te Konstantinopolis’in düşüşünü hala bilip bilmediğine göre anlamlıydı ). 1466’da Plathon Akademisi’ndeki bir grup İtalyan öğrenci tarafından mezar kalıntıları Mistra’dan çalınarak Floransa’ya getirildi. Böylece, “Büyük Öğretmen özgür insanlar arasında olabilecekti.”
Floransa Platon Akademisi’nde bir araya gelen hümanist, mistik ve özgür düşünceli aydınların başlattığı Rönesans hareketinden Leonardo da Vinci, Michelangelo, Botticelli ve Raphael gibi büyük sanatçılar derinden etkilenerek eserlerinde kadim Pagan tanrısallarını betimlemeye başladılar.
Cosimo di Medici, belki hâlâ keşfedilmeyi bekleyen diğer kayıp Pagan eserlerini arayıp bulmaları için akademi öğrencilerini Avrupa’nın en eski şehirlerindeki kütüphanelere gönderir. 1460 yılında bu öğrencilerden biri Üç Kere Yüce Hermes’in kayıp eserleriyle karşılaşır ve bu kitapları Floransa’ya getirir. İnsanlık tarihinin en eski medeniyetlerine ait bilgi birikimine sahip kitaplarla karşılaşmanın sevincini yaşayan Cosimo, Akademi’de Plathon’un eserlerini çevirmekle meşgul olan Marsilio Ficino’ya diğer çeviri çalışmalarına ara vererek hemen bu yeni Mısır metnine başlamasını emreder. Cosimo, Ficino’nun çevirdiği Hermes öğretilerini okurken büyük bir mutluluk ve huzur içinde ölür.
Daha önce İskenderiye, Harran ve Bağdat’ta olduğu gibi, Floransa’da başlayan “Bilim, sanat, edebiyat, felsefe ve din disiplinler arası çalışılması gereken bir bütünün parçalarıdır.” Görüşü, insan hayatının her bir yönünü, özellikle dini, bilimsel düşünceye açmıştır. Toplumun düşünce ve inancı üzerindeki otoritesini kaybedeceğini fark eden Roma Katolik Kilisesi yetkilileri, Fransa kralının ordu yardımıyla 1492’de Floransa Cumhuriyeti’ne son vererek, şehri yakıp yıktı. Fakat akıl ve bilim güneşinin ışığı parlamaya başlamıştı ve insanlar, gözleri kamaşarak bin yıllık cehalet uykusundan uyanmıştı. Floransalı bilim ve fikir adamları Avrupa’nın her köşesine dağıldılar ve “Beşinci Öz” adıyla tanındılar. 200 yıldan daha kısa bir zaman içinde Rönesans; bilim, sanat, heykel, moda, edebiyat ve felsefe çalışmalarıyla Avrupa’yı fethetmişti.
Hermetika’dan ilham alan kişilerin listesi çok uzun olacaktır: Leonardo da Vinci, Dürer, Botticelli, Roger Bacon, Paracelsus, Thomas Moore, William Blake, Kepler, Kopernik, Isaac Newton, Sir Walter Raleigh, Milton, Ben Johnson, Daniel Defoe, Shelley ve eşi Mary, Victor Hugo ve Cari Jung. Shakespeare, John Donne, John Dee ve Kraliçe I. Elizabeth’in saray çevresinde yer alan bütün şair-filozofları da derinden etkilemiş olmakla birlikte, Avrupa’da Protestanlığı başlatan Reform hareketlerine önderlik eden kişiler de kendi paylarına düşeni almışlardır.
Rönesans döneminde Hermetik külliyatın yirmi iki baskısı yapılmasına rağmen muhtevasındaki ahlaki ve mistik ilkeler unutulunca Hermesçilik öğretisi sıradanlaştı; ruhsal ve zihinsel ilerleme çalışmaları yerini dış boyuttaki teknolojik ve bilimsel ilerlemelere bıraktı. Hermesçiler’in ruhta gerçekleştirmeyi düşündükleri devrim Rönesans aydınlarınca unutuldu ve devrim sadece dışta gerçekleştirildi. Bu da çağımız insanın huzursuz, doyumsuz yüksek egolu insanlara dönüşmesine sebep oldu.[1]
[1] Mahmut Erol Kılıç, “Hermes” TDV İslam Ans. mad.