SAHRA ÇÖLÜ VE AFRİKA ORMANLARI
Yeryüzündeki en zor şartlara ve sert iklime sahip yerlerden biri olan Sahra Çölü, neredeyse 9,5 milyon kilometre kareyi kaplayarak Kuzey Afrika’nın çoğunu kaya ve rüzgâr süpürmesiyle oluşan kum tepelerinden ibaret bırakır. Bu nedenle yaşam, Kuzey Afrika’da Akdeniz’in kıyı kesimlerine sığınmıştır. Bu bölgede tarihin en eski çağlarından beri yaşam belirtileri ve kalıntıları görülür.
Olumsuz iklim ve coğrafi koşullar nedeniyle az sayıda medeniyet merkezinin oluştuğu bölgede medeniyet merkezlerinin hepsi Mührü Süleyman enerji merkezlerinden yayılan ley hatlarının üzerinde kurulmuştur. 16m5K: (Bengazi, Trablus-Libya), 17M5K: (Gabes, Kartaca-Tunus), 18M5K: (Cezayir, Rabat-Fas) (şekil 96)
Aslında Sahra her zaman bu kadar kuru ve ıssız değildi. Bölgede bulunan ilkel kaya çizimleri ve fosillere göre Sahra bir zamanlar yeşilliklerle kaplı, insan
yerleşimleri, çeşitli bitki ve hayvanları barındıran bir vahaydı.
Araştırmacılar, Afrika’nın batı kıyısında 240.000 yıldır biriken toz tabakalarının analizini gerçekleştirerek Sahra’nın her 20.000 yılda otlak ve çöl iklimleri arasında gidip geldiğini ortaya koydu.
Ayrıca arkeologlar tarafından 1903’te Kahire’nin 130 kilometre güneyinde keşfedilen Vadi el-Hıtan’da (Balina Vadisi) 400’den fazla deniz canlısının fosiline rastlandı. Büyük Sahra çölünün ortasında devasa ölçülerdeki balina fosilleri; ilk zamanlar bilim insanlarında şaşkınlığa yol açarken daha sonra bölgede araştırma yapan arkeologlar tarafından, Kuzey Afrika’nın tamamının 40 milyon yıl önce okyanus suları altında olduğu, bilimsel verilere dayanarak ispat edilmiş.
Efsanelerde anlatılan Kayıp Kıta Atlantis hep okyanus ortasında bir büyük ada olarak düşünülmüş ve bu yönde faraziyeler ileri sürülmüştür. Bu da konuya bilimsel bakan jeologlar tarafından hemen reddedilmiştir. Çünkü böyle büyük bir jeolojik hareketin izleri mutlaka tespit edilebilirdi. Ancak aynı jeologlar Sahra çölünün olduğu bu geniş bölgede büyük bir okyanus olduğunu zaman içinde Afrika ve Avrasya kıtalarının bindirmesi sonucunda yok olarak çölleştiğini tespit etmişlerdir. Ayrıca Dünya’nın eksen değişimlerinden dolayı 20.000 yılda bir Sahra çölünde iklim değişimlerinin yaşandığını da tespit etmişler.
Sahra çölü efsanelerde anlatılan Atlantis için muhtemel bir gerçek var oluş konumu olabilir. Bilim insanları da bunu jeolojik, iklimsel hareketleri ve beşeri kalıntıları inceleyerek destekleyeceklerdir.
Geçmişteki yaşam çeşitliliği nedeniyle Sahra çölü fosil yakıt petrol ve doğalgaz rezervi açısından oldukça zengin havzalara sahiptir ve bu havzalar da Mührü Süleyman Yaşam Enerjisi Ley Hatlarıyla aynı doğrultudadır. (şekil 97)
Ekvatoral bölgedeki tropikal Afrika ormanları zengin ve endemik yaşam çeşitliliğine sahiptir. Dünya’nın en uzun nehri Nil’in iki büyük kolu Mavi Nil 17. Mühür halkasının, Beyaz Nil ise 18. Mühür halkasının olduğu bölgeden doğar. Yine Orta Afrika’nın en büyük nehri Kongo da bu bölgeden doğar. Dünya insanlık tarihinin eski ve en köklü medeniyetine ev sahipliği yapan Nil deltası gibi Afrika’daki bütün nehirlerin deltaları, zengin bir yaşam çeşitliliği oluştururlar ve bu deltalar, Mührü Süleyman Yaşam Enerjisi Ley Hatlarının üzerindedir.
Kamerun’da 18M3K noktasında başlayan volkanik dağlar dizisi Atlas Okyanusu içinde de devam ederek volkanik adalar dizisi oluşturur. Bu volkanik adalar da Doğu Anadolu volkanik dağlar dizisi gibi Gize Piramitleri ile aynı eksen doğrultusundadır. Çok ilginç bir şekilde Giza Piramitlerinin En büyüğü Khufu Piramidi’nin tam köşelerinden çıkan ley hatları yön doğrusunun her biri sırasıyla Doğu Anadolu, İtalya, Kamerun ve Arabistan’daki volkanik bölgelerin üzerinden geçer ve bu volkanik dağlar da aynı piramitler gibi dizilmiştir. (şekil 98) Krokide görülen Piramit ve volkanik dağların uyumu sadece doğal bir oluşum sonucu ortaya çıkan bir tesadüf olmaz, ya da sadece beşeri bir planlama da olamaz.
Piramitler ve volkanik dağların bütüncül bir plan halinde konumlanması bize Mührü Süleyman Yaşam Enerjisi Ley Hatlarının varlığının somut bir göstergesidir. Volkanik dağlar, nehirler, petrol rezerv bölgeleri boğazlar, körfezler vb coğrafya unsurları hep yerkabuğunun çekirdeğinden gelen enerji dalgalarıyla şekillenmiştir ve bu enerji dalgaları da Mührü Süleyman yıldızlarının fraktal şekilde yayılarak Dünya’yı saran bir enerji ağı oluşturur.
Piramit inşaatçıları da bu enerjiyi hissetmişler ve piramitleri de bu enerjilerin merkezine inşa etmişlerdir.